Böyle bir ülke, böyle bir düzen, böyle bir sistem olur mu?…
Ya da böyle mi olması gerekir?..
Saygıdeğer zenginlerimiz fakirlerin üstünden geçiniyorlar ama malesef fakirlerimizin kendileri de bu durumun farkında değil.
Adaletli bir devlet sistemi olsa ülkemizde gelir dağılımı farkı bu kadar büyük boyutlarda olmazdı. Bu konunun ülkemizde çok sayıda başka örnekleri de olduğu halde, konunun dağılmaması için ve durumun önemli olduğunu düşündüğümden ne demek istediğimle ilgili sadece tek bir örnek vereceğim.
Şimdi adamın varsayalım 20 tane evi var.
Buna daire de diyorlar. Bu 20 evin dışında gelir getirici başka kaynakları da bulunabilir (yüzlerce dairesi olan o kadar çok kişi var ki). Şimdi bu adam evlerini kiraya veriyor. Her bir evin kira getirisi en kötü şartlarda ayda 500 TL. 20 evden toplam gelir aylık aşağı yukarı 10.000 TL eder. Ev sahibi olmaktan başka yaptığı hiçbir şey olmamasına rağmen, üretime hiçbir katkısı bulunmamasına rağmen, oturduğu yerden ayda 10.000 TL…
Peki bu kiraları kim ödüyor?…
Geliri yetmediğinden dolayı ev sahibi olamayan, zar zor bir iş bulabilmiş ya da bulmaya çalışan, o kısıtlı parayla ailesini, evini geçindirmeye çalışan, zenginlere (bankalar, mağazalar, devlet v.s.) olan borcundan dolayı her an icra tehlikesi altında sıkıntı yaşayan, devlet bir meslek öğretmediği ve işe giremediği için sağdan soldan toparlayabildiği üç beş kuruşla küçük bir dükkanı ancak açabilen, kısacası çalışan yoksul insanlar…
Evet evet…
Çalışan yoksul insanlar binbir emekle elde ettikleri gelirlerinin önemli bir kısmını ev sahibi denilen bu yüzsüz asalaklara vermek zorunda kalıyorlar. Bunlar “hiç çalışmadan başkalarının üstünden geçiniyoruz” diye düşünüp utanmıyorlar. Üstelik bu “başkaları” çalışan ve aslında daha çok hak eden kimseler. Tuhaf olan, kimse bu durumun yanlış bir düzenden kaynaklandığının farkına varamıyor. Dediğim gibi, bu konunun önemli olduğunu düşündüğüm için başka örneklere girmiyorum. Şöyle bir düşünebilen kişi ev kirası dışında yoksulun başka ne taraflardan sömürüldüğüne dair çok örnek bulabilir.
Peki ne yapılabilir?…
Bana göre devlet devlet olsa şöyle yapar:
– Gel bakalım arkadaş… Senin kaç tane dairen var?
– 100 tane.
– İyi öyleyse. Sana üç tanesi yeter. Kalan 97’yi de evi olmayanlara veriyorum.
Bak bakalım bundan sonra ev sahibi olmayan bir aile kalıyor mu memlekette…
Buna zengininin de fakirinin de “böyle şey olamaz” dediğini biliyorum. Ama niye olmasın? Venezuela devlet başkanı Chavez fabrikaya el koyup çalışanlara vermedi mi? Ya da tarihte mal mülkün devletin kontrolünde olduğu örnek hiç mi yok?
Geçmişe baktığımızda bu şekilde köklü değişikliklerin ancak büyük bir felaket ya da savaş sonrasında gerçekleştiğini görüyoruz. Öyleyse biz de insanca bir paylaşım sistemi oluşturmaya çalışmak yerine bir felaket bekleyelim ya da savaş mı çıkaralım.
Yoksa gidişin sonu şu mu?
“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.”