Michael Lüders – Rüzgâr eken
Garb siyasetinin Şark’ta yediği haltlar
Batı politikası Doğu’da nelere yol açıyor
Budapeşte’de bir arkadaşıma bu kitabın nelerle ilişkili olduğundan bahsettiğimde onun kendine göre anladığı “Amerikan ve İngilizlerin Ortadoğu’yu nasıl alçakça becerdikleri ve bunu yapmaya zevkle devam ettikleri” idi. Temelde bu hiç de yanlış bir görüş değil. Bu kitap Yakın ve Ortadoğu’yla ilgili olarak “Değerler ekseninde” iş yaptığı iddiasına karşın arkasında fazlasıyla ateşe verilmiş topraklar bırakan Batı siyasetiyle bir hesaplaşmadır. Bu durumun ilk sıradaki oyuncuları ABD ve en yakın işbirlikçisi İngiltere‘dir. Nihayet 11 Eylül‘den sonra söz konusu siyasetin oyuncuları arasına AB‘nin geri kalan ülkeleri ve bilhassa Almanya dâhil olmuşlardır. s. 7
(…)
İran‘ın demokratik yolla seçilen başbakanı Muhammed Musaddık‘ı devirmeye yönelik hükümet darbesi dakikası dakikasına hesaplanmış ve aylar öncesinden hazırlıklar yapılmıştı. CIA (Operation TPAJAX) ve İngiliz istihbarat teşkilatı MI 6 (Operation Boot) hiçbir şeyi şansa bırakmamışlardı. Hedef açıktı: . Kısa zaman önce açıklanan 1953 tarihli bir CIA belgesinde böyle geçiyordu. Devamla:
HEDEF Başbakan Musaddık ve yönetimi.
TATBİKAT YÖNTEMLERİ Yasal ve yasal görünümlü yöntemlerle Musaddık yönetiminin devrilmesi ve yerine Batı yanlısı bir yönetim getirilmesi (…)
CIA FAALİYETİ Plan dört aşamada tatbik edildi:
1. (…) Şah’ı güçlendirmek (…)
2. (…) Musaddık karşıtı siyasi fraksiyonları birleştirmek ve eylemlerini koordine etmek (…)
3. (…) İran halkını, komünistlerle işbirliği yaptığı ve anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kişisel güç düşkünlüğü doğrultusunda kullandığı efsaneleriyle Musaddık’ın vatanseverliği konusunda hayal kırıklığına uğratmak.
4. (…) Musaddık’ a karşı sinir harbi (…)
a) (…)
b) ABD gazete ve dergilerinde Musaddık ve yöntemlerini eleştiren makaleler
c) (…) s. 12,13
(…)
İngilizler İran petrol endüstrisini 1909 yılındaki başlangıcından beri tekellerinde bulunduruyorlardı. Anglo-Fars Petrol Şirketi (Anglo-Persian Oil Company) 1935 yılında Anglo-İran Petrol Şirketine (Anglo-Iranian Oil Company, AIOC) dönüşmüş, nihayet 1953 yılında British Petroleum, BP halini almıştı. İkinci Dünya Savaşına kadar yaklaşık 800 milyon Sterlin kazanç Büyük Britanya’ya akıtılmış, buna karşın İran sadece 105 milyon Sterlin elde etmişti. Başbakan Winston Churchill AIOC‘yi “Bir masal ülkesinden gelen, en cüretkâr hayallerimizi bile aşan bir kazanç” şeklinde tasvir etmekteydi. s. 15
* * * * *
Yukarıdaki metin Alman haftalık DIE ZEIT gazetesinin uzun yıllar Ortadoğu muhabirliğini yapmış olan Michael Lüders’in birkaç gün önce elime geçen 2015 basımı Wer den Wind sät – Rüzgâr eken başlıklı kitabından yaptığım kısa bir bölümünün çevirisi. Her ne kadar kitabın tamamını çevirmeye zamanım ve imkânım olmasa da bu kısa alıntı bile Batı’nın İslam coğrafyasındaki toplumlara/ülkelere oynadığı oyunlara dair bir görüntü elde etmemize yetebiliyor.
Yıllar öncesinde bazı batılılarla sohbet ederken söz açılması halinde “büyük batılı devletlerin dünya üzerindeki her türlü terörün arkasında olduğunu” söylediğimde bana darılıyorlar “Almanya terörü desteklemiyor, bizim devletimiz böyle bir şey yapmaz” diyorlardı. Bu kitabın benim için ilginç yanlarından biri de bir zamanlar içinde bulundukları toprakların Ortaçağında Dünyanın/Yerkürenin (küre-i Arz, Yer yuvarlağı) yuvarlak olduğu iddiası bile komplo teorisi sayıldığı halde halen devletinin ve medyasının kendisine gösterdiği dışındakilere komplo teorisi diyen vasat Alman halkından biri tarafından verilmiş olması.
Son gidişimde altı ay kaldığım Almanya’da hemen her gün çeşitli TV kanallarında haberleri izlemiş, Orta ve Yakındoğu ile ilgili gelişmeleri yanlı ve çarpıtarak sunduklarını hayretle görmüştüm. Öyle ki bırakın Almanları, orada yaşayan Türklerin bile bunlara inandığına şahit olmuştum.
Kitapta anlatılan operasyonel olayların ülkemizde daha önce yaşanmış ve halen yaşanmakta olan olaylara benzerliği dikkat çekicidir. Devamında el-Kaide, Daeş gibi azılı terör örgütlerine Batı’nın nasıl doğum ebeliği yaptığından Afganistan, Irak, Suriye’deki olanlara kadar birçok değerlendirme yer almaktadır. Bununla birlikte bu kitap ve benzer bazı örneklere bakarak “artık Batı halkı da gerçekleri görmeye başladı ve belki yakın bir zamanda dünya üzerinde yaşanan sömürü, zulüm, ahlaksızlık düzeni son bulabilir” diyebilir miyiz bunu bilemiyorum.