Hindistan Kast Sistemi, Toplum Düzeni ve Hikmeti

Kast sistemi, toplum düzeni ve hikmet

Henüz okumadıysanız bu yazıyı okumadan önce "Kuran, peygamberler, kitaplar..." başlıklı yazıyı okumanızı öneririm.

İnsanlar toplumlar halinde yaşar.

Tüm insan toplumlarının ortak olarak doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü diye kabul ettiği değer, davranış ve durumlar olmasının yanı sıra, bunlara ilaveten her toplumun da kendine göre bir düzeni olabilir.

Hindistan kuşkusuz yeryüzünün en eski ve dünyaya renk katan medeniyetlerindendir. Ve kast sistemi dendiği zaman akla ilk gelen Hindistan'dır. Kast sistemi bildiğiniz gibi, alttan üste ya da üstten alta katmanlardan oluşan toplum yapılandırmasıdır. Aynı zamanda Hindular'ın tanrısı Brahma'nın vücudunu da meydana getiren, dünyada bugün genel kabul görmüş haliyle hiyerarşik olarak üstten alta kast sistemi kaba taslak şöyledir:

  • Brahminler: Toplumun entelektüel tabakasıdır. Vedalar olarak bilinen Kutsal metinleri bilir ve yorumlarlar. Bilginler ve rahipler bu tabakada yer alır. Bunlar Brahma'nın başıdır.
  • Kshatriyalar: Komutanlar, devlet yöneticileri, üst düzey memurlar. Brahma'nın gövdesi, elleri ve kollarıdır.
  • Vaişyalar: Tüccarlar, toprak sahipleri ve çiftçiler. Brahma'nın uyluk ve bacaklarıdır.
  • Şudralar: İşçi sınıfı. Brahma'nın ayaklarıdır.

Bu dört katmanlı kast sisteminin dışında Dalitler, Dokunulmazlar ya da Paryalar denilen bir grup daha vardır. Çöpçülük, tuvalet temizliği, tarlalarda ırgatlık, davulculuk gibi işleri bunlar yaparlar.

Brahma ve Hindistan Kast Sistemi

Bugün televizyonlarda haber yapıldığında ya da internette arama yaptığınızda karşınıza genelde ilk olarak kast sisteminin çağdığışılığına, toplumda insanların bu yüzden nasıl dışlandığı, adaletsizliğe uğradığı, zulüm gördüğüne dair bilgiler sunulur.

Fakat hiç düşündünüz mü bu hep mi böyleydi, bu sistem toplumda eskiden de böyle yaygın kabul görüp uygulanmış mıydı diye? Ya da yönetimi ele geçiren işgalciler geleceğe yönelik şeytani hedeflerini gerçekleştirmek için toplumun yapısını ve kadim değerlerini kasıtlı olarak bozup, yozlaştırıp, çarpıtmış olamazlar mı?

Hindistan'ın toplum hiyerarşisini belirten kast sisteminin nasıl yozlaştığı, mesela tüm dünyaya yayılan Çingeneler'in gördükleri baskı ve zulüm sonucu mu yurtlarını terk etmek zorunda kaldıkları, araştırmaya açık bir konudur.

Bu konuda araştırma yapmak isteyenler için kaynaklar ve internet sayfaları var. Bir tanesini örnek olarak buraya bırakıyorum.

Viewpoint: How the British reshaped India's caste system

Kast sistemine ilk olarak Hindu dininin binlerce yıllık geçmişe sahip temel kaynakları olan Vedalar'da rastlıyoruz.

Toplum hiyerarşisini tarif eden kast sistemi ve tanımlaması İngiliz sömürgesine kadar klasik Hint metinlerinde yer almakta idi ve toplum içinde herhangi bir kullanımı, geçerliliği yoktu. İngiliz sömürgeciler Hindistan'da kabul edilebilir inançları belirleyip kadim metinlerde kural olarak kabul edilmemiş toplum yapısını yasalaştırarak bugünkü haliyle kesin çizgilerle birbirinden ayıran dört katmanlı kast sistemine dönüştürmüş ve tüm Hindu toplumunu bu katmanlara yerleştirmiştir.

Son yüzyıllar boyunca aşama aşama tüm dünya toplumlarını yozlaştırıp geçmişlerinden koparan ve geçmişiyle hiç bağı kalmamış tuhaf sürülere dönüştüren şeytani elin burada da devrede olduğunu böylece görebiliyoruz.

Ve onlara "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiği zaman "biz sadece ıslah ediyoruz" derler.
Bakara 11

Gerçekten de ayette geçtiği gibi bu şeytani güçler hem karışıklık (kaos) çıkarıp hem de tüm yeryüzünü ve toplumları bozarak kendi hedefleri doğrultusunda şekillendirirlerken, aynı zamanda bunları ıslah ettiklerini yani düzeltip daha iyisini getirdiklerini (düzen) iddia etmektedirler.

Otuz yıldan fazla Hindistan'da görev yapan ve nihayet sağlık sistemi başkanı olan Dr. William Robert Cornish "Kast sisteminin aslına yönelik olarak Hindu kutsal metinlerinde yer alan tanımlamalara güvenemeyiz. Hindular'ın dört sınıftan müteşekkil olduğu herhangi bir dönem olup olmadığı hayli şüphelidir." yazmıştır. Kolonileşmeden önce Hindistan'a seyahat eden tüccar ve seyyahların kast sistemine dair herhangi bir notlarına rastlanmamaktadır.

Benim burada incelemek istediğim husus Hindistan Kast Sistemi, geçmişi ve ayrıntıları değil, bu kadim bilgelik düzeninde toplumların en üst katmanında bulunan yani topluma yol gösteren, akıl veren ve az sayıda bilgelerden meydana gelen bir topluluğun yerleştirilmiş olmasıdır.

Bilgelik nedir?

Hindistan kadim kaynaklarında da gördüğümüz gibi toplum birçok farklı yapı ve görevde insanlardan ve topluluklardan meydana gelir. Bunların hepsi beraber kendilerine ait işleri gerektiği gibi yerine getirerek toplumun bütününü oluşturur.

İşte toplumu olması gerektiği gibi bir hiyerarşiye oturtmak istersek, en üst katmana yerleştirmemiz gereken kesim bilgelerdir. Çünkü iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edip topluma yol göstermek bilgelik gerektirir. Eğer bunu bilerek ya da bilmeyerek ters yüz edersek, maalesef günümüzde de olduğu gibi ayaklar baş, başlar ayak olur.

Öyleyse bilgelik nedir?

Yukarıda da söylediğimiz gibi bilgelik doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt edip işin sonunu başından görebilme kabiliyetidir. Bilgelik okuma yazmayla öğrenilmez. Meslek öğrenmeyle, ünvan, makam mevki elde etmeyle kazanılmaz.

https://twitter.com/cgfuzuli/status/1412142729124106241

https://twitter.com/cgfuzuli/status/1411055823602728966

Kelimelere çok fazla takılmadan bunların manasına odaklanmak gerekir. Bizim kültür ve inancımızda bilgelik hikmet diye bilinir ve yüce kitabımız Kuran'da da böyle geçer.

Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik. Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.
Enbiyâ 78-79

Dâvûd da Câlût’u öldürdü ve Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi, ona dilediği şeyleri öğretti.
Bakara 251

Davud'a hikmet ve ayırt edici söz (ve doğru hüküm verme) kabiliyeti vermiştik.
Sâd 20

Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.
Bakara 269

Ayetlerden de anlaşılacağı üzere hikmet, iyiyi kötütüyü, doğruyu yanlışı ayırt edip adaletle hüküm verebilme kabiliyetidir.

İnsanlığın başına felaketler toplum düzenini bozan, yoldan çıkan, adaletten ayrılan toplumlar yüzünden geliyor. İnsanlık düşmanları bunları bildiği için insanların toplum düzenini bozuyor. İyi kötü, kötü iyi haline geliyor, her şey alt üst, ayaklar baş, başlar ayak oluyor.

Mevlana Mesnevisinde "Adalet bir şeyi doğru yerine, zulümse olmaması gereken yere koymaktır." diyor.

https://twitter.com/cgfuzuli/status/1386253875003461632

İnsanlar arasında bilgelerin en üstünü peygamberlerdir. Tarih içinde çeşitli toplumların, medeniyetlerin kendi içlerinde bilgeleri olmuş, bazen bunların kıymetleri zamanında bilinmiş, bazen de tüm toplum tarafından reddedilip yöneticileri tarafından da tehlike görülerek alay edilmiş, sürülmüş, işkence edilmiş, öldürülmüşlerdir. Eski Yunan'ın filozofları buna iyi bir örnektir. Filozoflar düşünceye önem vermiş, doğru bilginin peşine düşmüş, topluma ve yöneticilere adalet ve doğruluk telkin etmiş, kendileri de doğru bildikleri gibi yaşamışlardır. Günümüzde filozof diye adlandırılan ya da kendilerine akademik ünvan verilenlerin geçmiş zamanların gerçek filozoflarıyla uzaktan yakından alakası yoktur.

Bilgelik ya da hikmet çalışıp çabalamayla, okuyup araştırmayla elde edilemez. Herhangi bir meslek grubuna ya da toplum kesimine ait değildir. Allah vergisidir. Eskiler "Arayan bulmaz fakat bulanlar arayanlardır." dediler. Dolayısıyla bulamam diye aramaktan da vazgeçmemelidir.

Kuran'da Süleyman Peygamber'in (as) Rabb'inden istediği hükümranlık da hikmettir, yani doğruyu yanlışı bilerek adaletle hükmetme kabiliyetidir.

(Süleyman) Dedi ki: "Rabbim! Beni bağışla ve bana, benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık lütfet. Şüphesiz, sen çok ihsan sahibisin."
Sâd 35

Hıristiyan ve Yahudiler'in kral diye bildikleri Süleyman peygamberin (as) hikayesinin bu kısmı Tevrat'ta biraz daha ayrıntılı geçmektedir:

RAB Tanrı, Givon'da o gece rüyada Süleyman'a görünüp, "Sana ne vermemi istersin?" diye sordu. Süleyman, "Kulun babam Davut'a büyük iyilikler yaptın" diye karşılık verdi, "O sana bağlı, doğru, bütün yüreğiyle dürüst biri olarak yolunda yürüdü. Bugün tahtına oturacak bir oğul vermekle ona büyük bir iyilik daha yapmış oldun. Ya RAB Tanrım! Ben henüz çocuk denecek bir yaşta, yöneticilik nedir bilmezken bu kulunu babam Davut'un yerine kral atadın. İşte kulun kendi seçtiğin kalabalık halkın, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalığın ortasındadır. Bu yüzden bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim. Başka türlü senin bu büyük halkını kim yönetebilir!" Süleyman'ın bu isteği Rab'bi hoşnut etti. Tanrı ona şöyle dedi: "Madem kendin için uzun ömür, zenginlik ve düşmanlarının ölümünü istemedin, bunların yerine adil bir yönetim için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim. Sana öyle bir bilgelik ve sezgi dolu bir yürek vereceğim ki, benzeri ne senden öncekilerde görülmüştür, ne de senden sonrakilerde görülecektir. Sana istemediklerini de vereceğim: Yaşadığın sürece öbür kralların erişemeyeceği bir zenginlik ve onura ulaşacaksın. Eğer sen de baban Davut gibi kurallarıma ve buyruklarıma uyup yollarımda yürürsen, sana uzun ömür de vereceğim."
1. Krallar 3:5-14

Peki Allah Teâlâ biz sıradan insanlara da hikmet verir mi? Evet verir. Bize verilen hikmet peygamberlere verilenle elbette bir değildir fakat iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı bilip önümüze ışık tutmaya yetecek kadar vardır.

Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Enfal 29

Hikmet üzerine hikmetli sözler söylemek bizim gibiler için hadsizlik olur. Bunları hikmet iddiasında bulunmak değil, hikmetin varlığını bilelim ve arayalım diye söylüyorum. Eğer hikmet hakkında hakiki sözler duymak istiyorsak, yapacağımız en iyi iş bir hikmet ehline kulak kabartmaktır.

Önceki yıl vefat eden Prof. Erkan Türkmen gizli bir hazineydi. Çok fazla bilinmeyi istemedi. Allah ona istediklerini verdi. O Allah'tan ilim istemişti. Bizim söylediklerimiz ancak onlardan duyduklarımızdan ve kitaplardan naklettiklerimizden ibarettir. O ise adeta ilmin kaynağı olmuştu. İlim ve hikmet üzerine kısa bir sohbeti kendisinden dinleyelim:

Prof. Dr. Erkan Türkmen, İlim ve Hikmet

Bir de faydasız ilim vardır. Peygamberimiz (sav) hadisinde "İlm-i lâ-yenfeu" diye bahseder. Bu çok geniş bir konudur. Ben sadece kısa bir kısmına değinmek istiyorum.

"Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." hadisine dikkatlice bakmak lazım. Faydasız ilimden uzak dururum, ben yürür kendi yoluma giderim demiyor. Allah'a sığınırım diyor. Yani buradan anlıyoruz ki, faydasız ilim öylesine bir şey değil, ortaya çıkaracağı fitneden Allah'a sığınılacak kadar tehlikeli bir şey.

Sonra bugün bilimde bu kadar ilerleyip bunu insanları köleleştirmek, dönüştürmek, şekillendirmek için kullanan lanetlilerin ne kadar ince hesaplar yaptığını da âyetten öğreniyoruz:

O, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti!
Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!
Müddesir 18-20

Şunu artık söyleyebiliriz:

Toplumun önderleri bilim adamları değildir.

Toplumun önderleri herhangi bir meslek erbabı da değildir.

Bilgeliğin mesleği yoktur. Toplumlarin önderleri ve yol göstericileri bilgelerdir. Toplumun herhangi bir kesimi mesela doktorlar, mesleklerinden dolayı topluma önderlik iddia ediyorlarsa, haddi aşmışlar demektir. Doktorun işi halkın sağlığıyla ilgilenmektir, topluma yol çizmek değil.

Bugün bilim adamlarını ve hekimleri öne sürüp sanki kararları onlar alıyor, dünya düzeni ve işleyişini onlar yönlendiriyormuş gibi görünmesini sağlıyor olabilirler. Fakat aslında bunların da üstünde hatta bunların sahipleri diyebileceğimiz, kararlarını birbirine danışarak karanlık hücrelerinde alan kel kafalı göbekli adamlar vardır.

https://twitter.com/cgfuzuli/status/1413419875628900355

Üstelik toplumları ve insanları kadim bilgilerden uzaklaştırıp küresel tek tip eğitim sistemleriyle oyalayarak ve beyinlerini sulandırarak düşünemez, sorgulayamaz hale getirirlerken, kendileri kutsal metinleri ve kitapları en ince ayrıntısına kadar inceleyip bunlara göre işlerine yol haritası çizmektedirler.

https://twitter.com/cgfuzuli/status/1413087855333842950

Kadim Hint bilgeliğinde olduğu gibi Hz. Musa'nın da İsrailoğulları'nı kısımlara ayırıp mirası pay ettiğini ve her birine ayrı görevler verdiğini, Levililer'e ise toprak ya da yurt mirasından pay vermeyip onları ilimle ve topluma önderlikle görevlendirdiğini görüyoruz. Ki bu da aslında geçmiş medeniyetlerin neredeyse hepsinde bu şekilde yer etmiş, mesela rahipler ve bilgeler krallardan bile üst mevkilerde söz sahibi olmuşlardır.

"O zaman RAB, kendi Antlaşma Sandığı'nı taşıması, kendisine hizmet etmek üzere önünde durması ve O'nun adıyla kutsaması için Levililer oymağını ayırdı. Bugün de aynı görevi yapıyorlar. Bu yüzden Levililer kardeşleri olan öbür oymaklar gibi pay ve mülk almadılar. Tanrınız RAB'bin onlara verdiği söz uyarınca onların mirası RAB'dir."
- Yasanın Tekrarı 10:8-9

"Levili kâhinlerin, bütün Levi oymağının öbür İsrailliler gibi payı ve mülkü olmayacak. RAB için yakılan sunularla, RAB'be düşen payla geçinecekler. Kardeşleri arasında mülkleri olmayacak. RAB'bin onlara verdiği söz uyarınca, RAB'bin kendisi onların mirası olacak."
-Yasanın Tekrarı 18:1-2

Bunun bizdeki karşılığını ise bir ayet ve bir hadisle örneklendirebiliriz:

İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir.
Âl-i İmrân 104

Şüphesiz peygamberler ne altın ne de gümüşü miras bırakırlar. Peygamberler miras olarak ancak ilim bırakırlar.
Hadis

Sonuç

Bugün içinde bulunduğumuz Âhir Zaman'a dair hadislerden ikisi şöyledir:

İnsanlar üzerine öyle aldatıcı yıllar gelir ki o zamanda yalancı doğrulanır, doğru söyleyen yalanlanır, haine güvenilir, emin kimseye hain nazarıyla bakılır!

Kıyamet yaklaştığı zaman ayaklar baş olur başlar ayak olur.

Hindistan kast sistemi bugün yeryüzünde ve ülkemizde ayakların nasıl baş olduğuna belki en güzel örnektir.

İnsanlarla hayvanlar arasındaki fark

Toplum düzenlerini bozup tüm dünyayı ve insanları tek tip şekle sokmaya çalışmak Allah'ın yaratışına aykırıdır ve isyandır. Karşılığı mutlaka olacaktır.

Yeryüzünde farklı farklı kültürler, inançlar olması da Allah'ın yaratışındandır.

Herkes müslüman olacak diye bir şart yok. Allah dileseydi herkesi aynı dinde yaratırdı. Bu mükemmel bir evrensel kaidedir.

Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın.
Mâide 48

Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi uluslara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, (her şeyden) haberdar olandır.
Hucurat 13

Herkesin yöneldiği bir yön vardır. İyiliklerde yarışın. Her nerede olursanız olun Allah hepinizi biraraya getirir. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
Bakara 148

Hatta doğaya ya da evrene inananları bile ele alsak, bu doğanın ve evrenin yasalarına da aykırıdır. Sahilde kilometrelerce uzanan bir kumsalı gezin. Trilyonlarca kum tanesi içinden birbirinin aynı iki tane bulamazsınız. Hatta yeryüzünün tüm kumlarını inceleyin, hiçbiri bir diğerinin aynı değildir.

İşte artık hepimizin de gördüğü gibi peygamberlerin sözünü ettikleri son zamanlara yaklaşmış olmalıyız ki bilimi, teknolojiyi ver her türlü aracı en etkin şekilde kullanarak kendilerine "elit" diyen bir aldatıcılar topluluğu her şeyi ters yüz etmiş, insanların algılarını tamamen bozup neredeyse insanlıklarından uzaklaştırmışlardır. Bugün artık öyle bir noktaya geldik ki, bu şeytan soylular insanların yaratılışlarını da değiştirip kendilerini yeni tanrılar ilan etmek üzere hazırlanmaktadırlar.

Bu konuda yazılacak, söylenecek daha çok şey var. O yüzden bu yazıyı kesin bir sonla tamamlayamıyorum.

Fakat şunu ekleyerek yazıyı tamamlamak istiyorum:

Ülkemizin ve ülkelerin yöneticileri bir an önce akıllarını başlarına alıp yanlışlarından dönmeli ve kendilerine fısıldanan vaatler uğruna halkı bu şeytanilere teslim etme sevdalarından vazgeçmelidirler.

Her işin bir karşılığı vardır.

İyi ya da kötü, sizin yaptıklarınız da mutlaka karşılığını bulacaktır.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.