Aynı başlık altında bundan önce yazdığım yazıda ülkemiz Eğitim Sisteminde öğretmenlerde çokça rastladığımız olumsuz durumları halkın şikâyetlerinden örnekler vererek ortaya koymaya çalışmıştım. Şimdi buna ilave olarak belki 8-9 yıl ya da daha fazla bir zamandan beri kendi topladığım verilerden bazılarını sunmak ve bunlarla bağlantılı olarak son 10-20 yılda öğretmenlerin bazı davranış ve uygulamalarının organize bir durum olabileceğine dair şüphelerimden bahsetmek ve çözüm önerileri sunmak istiyorum. Bütünlük bakımından her iki yazı birlikte değerlendirilirse konu daha iyi anlaşılabilir.
Örnekler:
1- O yıllarda binlerce Türk ailenin yaptığı gibi 1983'te Türkiye'ye temelli dönüş yaptık. Büyük bir şehirde lise birinci sınıfa kaydolup okula devam ettim. Bir yıl sonra, aileleriyle Türkiye'ye dönen çocukların uyum ve benzer sorunlarını yerinde araştırmak üzere bir grup Alman öğretmen hayli kalabalık nüfuslu okulumuza geldi. Çoğu Almanya dönüşlü olan sınıfımızla sohbet edip çeşitli sorular sordular. Vedalaşmadan hemen önce ve özellikle kadın öğretmenlerin son sordukları şu soru o zamandan beri aklımdan hiç çıkmadı: “Sizin kadın öğretmenleriniz neden bu kadar çok makyaj yapıyorlar?”
2- Yeni eğitim öğretim yılının başlangıcında başka bir okuldan tayinle gelen müzik öğretmeni orta ikinci sınıfta ilk dersine giriyor. Kısa tanışmadan hemen sonra şöyle diyor: “Ben özel ders de veriyorum. Okulda olursa saati 80 lira, evinize gelirsem 100 lira. Grup olarak ders alırsanız 60 lira olur.” İleriki bir zamanda bu öğretmen okuldaki diğer öğretmenleri villasına çaya davet ediyor ve öğretmenler geldiklerinde öğrencilere villasının ne kadar güzel olduğunu anlatıyorlar.
3- Orta birdeki kızıma Almanya'daki öğretmenlerden örnekler anlatıyorum: “Öğretmen daha ikinci derste tek tek bütün öğrencilerin adını biliyor. Öne doğru uzatıp açtığı iki koluna zor sığan büyükçe bir sepetle sınıfa giriyor. Sepetin içinde fotokopiler ve çeşitli malzemeler var. Bir öğrenciden yardım istemiş, kalanları da ona taşıtıyor. Altı üstü bir ya da iki saatlik derse böyle hazırlık yapmış. Dersini severek, ciddiyetle ve heyecanla anlatıyor.” Bunun üstüne kızım şöyle diyor: “Baba, buradaki öğretmenler hayatlarından bezmiş, istemeden zorla geliyormuş gibi ders işliyorlar. Geçen hafta ne işlemiştik diye bize soruyorlar.”
4- Müdür yardımcısı okula kayıt yaptıran lise bir öğrencisi kıza akıl veriyor: “Okuyup meslek sahibi olmazsan ancak asgari ücretle işe girebilirsin. Seninle evlenecek olan kişi de asgari ücretli olur. Bak ben öğretmen oldum, ne güzel rahat geçiniyorum. Benimle evlenen kişi de öğretmen. Derslerine çalış başarılı ol ki iyi bir mesleğin olsun.”
5- Genç bir hanım öğretmen sürekli okula çok dar pantolonla geliyor. Sekizinci sınıf erkek öğrencilerin edep dışı sözleri duyuluyor. Bir erkek öğrenci ders boyunca öğretmenin arkasına bakıyor, kız öğrencilerin dikkati dağılıyor.
6- Bir öğretmen notları düşük, sınıfın küfürbazı, müdürün kim bunu başkan yaptı deyip tekmelediği çocuğun sınıf içi katılım notunu yüksek vermiş. Notu yüksek çocuğun da sınıf içi katılım notunu düşük vermiş. Başka bir öğretmen sınıfın en başarısız, şımarık ve aynı zamanda nargile içip küfür edip öteki çocuklara da kötü huy aşılayan kız öğrencisine “Sen çok başarılısın, kendini çok iyi ifade ediyorsun. Baban gelirse söyleyeceğim, seni takdir edeceğim” demiş. Öğretmenler, sorulan soruya parmak kaldırıp söz almadan bağıra çağıra cevap veren, şımarık, saygısız çocukları zeki ve girişken olarak değerlendirip notunu yükseltebiliyorlar.
7- Kızım okula başlamadan önce evde onunla okulculuk oynardık. Ben öğretmen olur soru sorardım, o da öğrenci olup cevap verirdi. Severek, heyecanla, sevgiyle ve coşkuyla okula başladı. Dört yıl sınıf öğretmeni olan ilk öğretmeni asık suratlı, bağırıp çağıran, hakaret eden, çocukları döven biriydi. Birçoğu gibi bu öğretmen de “Sınıfta olanlar burada kalsın, ailenize söylemeyin” diyordu. Kızım okuldan soğudu ve öğretmenlerden çekinmeye başladı. Daha sonra bu durumda başka çocuklara da rastladım. Şimdi devlete dava açıp kazansam da hiçbir şeyi geri döndüremem.
8- Coğrafya öğretmeni hastaymış, coğrafya sınav sorularını arkadaşı kimyacı hazırlamış.
9- Kırtasiyeci, ilkokul öğretmeni karı kocaya birer tablet hediye ediyor, onlar da alıyorlar.
10- Ortaokulda bir Türkçe öğretmeni: Öğrenciler arasında ayrımcılık yapıyor. Kafayı taktığı öğrenciyi yok sayıp yüzüne bakmıyor, adını söylemiyor, mobbing uyguluyor. TEOG'dan 95 alan ve şımarıklık yapmayan öğrencinin katılımına 85 veriyor. Sevdiği öğrenci sınıf içi sınavda 97 alınca 100 veriyor ve tüm öğrencilerin önünde ona “Sen hak ediyorsun” diyor. Sevdiği öğrencilere kompozisyonda tam puan veriyor, dışladıklarına düşük puan veriyor. Kompozisyon notunu kişisel olarak kullanıp kendi fikrine uymayana düşük puan veriyor. Test kitabı aldırıp “Ben alanla dersimi işlerim, almayan ne yaparsa yapsın” diyor. Sınıfta “Okulun son haftası veliler gelip benden not dilenecekler, biliyorum” diyor. Kendi dersi olmasa bile sınıfta sürekli çocukların saçlarına, kıyafetlerine karışıyor. Konuyu
kendisi tahtaya yazmak yerine öğrenciye yazdırıp kendisi telefonuyla uğraşıyor. Veli toplantısında çocukları güya okumaya teşvik için “Okusun da ne okursa okusun” diyor. Hâlbuki son yıllarda özellikle ergen kızları hedef alan ve ahlaksızlık aşılayan kitaplar yüksek fiyatlarına rağmen çocuklar arasında oldukça yaygın olarak okunuyor ve belki de devletimizin bundan haberi bile yok. “Bu çocuklar aşk da yaşayacaklar, karışmayın” diyor (bunu ve benzer konuşmalarını duyan bir veli kalkıp gitti). “Kılık kıyafet önemli. Kızlar saçlarını açıp şöyle bir savurursa iş bitmiştir. Onun için saçlarını bağlasınlar” diyor. Kendileri ise rahatça istedikleri kıyafeti giyip geliyor. Sınıfta siyasi görüşlerini
anlatıp devlet yetkililerini yerdikten sonra “Ben kimseyi kötülemiyorum, dünya siyaseti yapıyorum” diyor.
Bu konuda çalışma yapıp rapor hazırlanması maksadıyla yaklaşık üç yıldır devletin çeşitli kurum ve yetkililerine defalarca başvuruda bulunduğum halde hiçbirine ulaşamamış olsam da, bu veriler öğrenci ve anne babalarla görüşülmesi halinde bir hayli çoğaltılabilir. Şimdi benzer olumsuz ve zararlı davranışta bulunan öğretmenleri yönlendiren organize bir yapı olup olmayabileceği sorusunu soralım.
Öğretmenler organize mi?
Devletin tüm kurumlarına, özel teşebbüse, STK'lara hatta ailelerin içine kadar sızmış ve önemli oranda ele geçirmiş fetulahçı terör grubunun en ağırlıklı yüklendiği faaliyet alanının Eğitim Sistemi olduğu bilinirken öğretmenleri bu sorgulamanın dışında tutamayız. Bu kadar uzun vadeli ve sinsi bir projenin uzun vadeli ve sinsi yatırımları da olur. Bir kere darbeyi deneyip başaramadı diye 50 yıllık organizasyonun dağılmasını beklemek ahmaklıktır. Öyleyse bu örgütün uzun vadeye yayıp deşifre edilmesi ve çökertilmesi en zor hücresi öğretmenler olabilir mi? Ya da ne oranda başarabildiklerini bilemesek de böyle kurgulamış olabilirler mi? Öğretmenlerin bir kısmı bilmeden, bir kısmı bilerek ve
gönüllü olarak, bir kısmı da bilip zarar görme endişesiyle sesini çıkarmayarak bu yapıya hizmet eder hale gelmiş ve bir kısmı da Bylock kullanmayan gizli fetöcü olabilir mi? Eğer böyle bir ihtimal varsa, öğretmenlerin önemli bir kısmının silahlı sinsi terör örgütü fetö üyeleri olabileceği düşüncesinden yola çıkarak diyebiliriz ki, ülkemizin geleceği çocuklarımızı düşmana teslim edersek istikbalden ne bekleyebiliriz? Teker teker bakarsak bu öğretmenler çocuklarımızı heba ediyor. Toplu olarak bakarsak bütün ülkeyi ve geleceğimizi heba ediyorlar.
7 Şubat, 17-25 Aralık, 15 Temmuz olaylarından yıllarca önce bile öğretmenler arasında gizli bir ağ olduğundan ve bir merkezden yönlendirildiklerinden şüpheleniyordum. Yaptığım gözlemlerden birkaç örnek:1- Sözleşmiş gibi yeni gelenler de dâhil bütün öğretmenler örgütün dershanesine giden çocuğu sınıf arkadaşlarına karşı seviyorlar, yüceltiyorlar, notunu yükseltiyorlar. Yeni gelen öğretmen bu bilgiyi nereden alıyor?
2- Okullarda çocukların ve ailelerinin özel hayatına dair bilgi toplayıcı anketler doldurtuyorlar. Bir keresinde bir öğretmen sınıfta “Bana bütün sırlarınızı yazın, ailelerinizin haberi olmasın” diye bir çalışma yaptırıyor. Hemen bütün öğretmenlerin çocuklara sorduğu sorulardan biri mutlaka “Baban ne iş yapıyor?” oluyor. Bu bilgileri toplayıp ne amaçla kullanıyor, nerede değerlendiriyorlar?
3- Zengin/fakir sınıfları oluşturuyorlar. Yeni gelen öğretmenler bile hangi sınıfa nasıl davranacağını biliyor. Fakir çocukların notunu düşürüp kötü davranıp heveslerini kırarak bir yandan zengin ve örgütten olanların önünü açarken bir yandan da hevessiz, soğumuş, bilgisiz, ahlaksız bir nesil yetiştirerek ülkenin geleceğini sinsice zehirlemiş mi oluyorlar?
4- Velilerin talebi yokken neden sık sık deneme sınavı yapıyorlar ve sınava girmeyenden bile parasını alıyorlar? Bu da seviyesine göre öğrencileri fişlemenin bir yolu mu?
5- Öğretmenler sık sık lise bir öğrencilerine açık liseye gidin diyor? Ortaokullarda 80-90 alan çocukların notları lise birde 20-30'a düşüyor. Matematik sınavında öğretmen, “Sorunun cevabında işlem doğru olsa bile bir parantez unutulmuşsa o sorunun puanı sıfır” diyor. Böylece organize olup öğrencilerin notlarını düşürerek test sistemini yeniden mi getirmek istiyorlar yoksa aileleri çocuklarını özel okula göndermeye mi yönlendirmek istiyorlar? Liseyi devlet okullarında ve özel okullarda en azından lise birde okuyanların notları araştırılıp karşılaştırılırsa buna somut cevap elde edilebilir.
Kısa zamanda doğru çözüm nedir?
Çözüm önerileri için elbette daha geniş yer ve zaman ayırmak gerekir fakat ben başka bir yazıya bırakmamak için kısaca ve hızlıca kendi önerilerimi söyleyip bunların mutlak talepler olmadığını, amacın toplumu ve devlet yetkililerini haberdar edip ilgili mekanizmaları harekete geçirmek olduğunu belirtmek istiyorum.
- Eğitim Fakülteleri kapatılsın.
- İsteyen bütün fakülte mezunları öğretmenlik başvurusu yapabilsin.
- Başvuran sayısı arttığı için elemeyle daha iyilerin seçileceği merkezi bir sınav sistemi getirilsin.
- Her öğretmen en az bir yabancı dili iyi derecede bilsin, bunun için ciddi bir sınava tabi tutulsun.
- Her öğretmen en az bir yıl yabancı bir ülkede yaşamış olsun. Bunun için devlet başka ülkelerle programlar oluştursun, gitmek isteyene imkân sağlansın. Öğretmen adayları gittikleri ülkede herhangi bir işte, gerekirse zorlu şartlarda çalışsın. Gittikleri ülkenin eğitimine, kültürüne, siyasetine dair rapor hazırlayıp ilgili birimlere sunsun.
- Daha başarılı ve yetenekli olanlara öğretmenliği cazip kılmak için madde 4 ve 5'teki şartları taşıyan öğretmenlerin maaşı diğerlerinin en az iki katı olsun. Bu öğretmenlere ayrıcalık tanınıp gerekirse öğretmenler de dâhil tüm okulu denetleme yetkisi verilsin. Bu öğretmenler özenle ülkenin farklı yerlerine dağıtılsın, zamanla sayıları artsın, nihayetinde bütün öğretmenlerin en az bu vasıflara sahip olmaları hedeflensin.
- Hâlihazırdaki öğretmenlere madde 4 ve 5'teki şartlar için kendini geliştirme imkânı verilsin.
- Hâlihazırdaki öğretmenler ilk etapta elenip minimum şartlar belirlenerek bunları taşımayanların işine bir yıl içinde son verilsin.
- Ülkesine ve halkına sevgi ve şükran duyguları beslesin, çocuklara da bunu vermeye çalışsın.
- Öğretmen olacaklarda ahlak ve adalet anlayışı istensin ve bundan sınava tabi tutulup ileriki yıllarda denetlensin.
Çocuklar ve gençler kişiliklerinin ve geleceklerinin şekillendiği hayatlarının önemli bir kısmını ailelerinden çok okulda arkadaşları ve öğretmenleriyle geçiriyorlar. Bu işin en önemli ayağı olsa da öğretmenler eğitim sistemimizin tek problemi değildir. Fakat öğretmenlik bir medeniyetin inşası, bir ülkenin devamı için istisna kabul edemeyecek kadar hassas ve hayati bir müessesedir. Öyle ki, öğretmenler arasında istisnai ya da bireysel denebilecek olumsuzluklarda tüm Eğitim Sistemi sorgulanmalıdır.
Not: Bu yazı 11 Aralık 2016 tarihinde MİLAT Gazetesinde yayımlanmıştır.