Kadim kaynaklarda geçmişe, günümüze ve hatta bundan sonrasına dair çok önemli bilgiler var.

Başlıklar

Bugün olan biten bazı şeyleri anlayabilmemiz için bundan önce olan biten bazı şeyleri bilmemiz gerekir.

Kadim kaynaklarda geçmişe, günümüze ve hatta bundan sonrasına dair çok önemli bilgiler var. Fakat insanlık bir zaman boyunca sistematik olarak bu bilgilerden uzaklaştırıldı ve zihnen sanki bunlardan gönüllü olarak kendi yararına uzaklaşmış algısına kaptırıldı?

Bunu yapanlar kendileri gizlice bu bilgileri incelemeye ve insanlar üzerindeki güçlerini pekiştimek için kullanmaya da bir yandan devam ettiler. Her şeyin akla gelmez en ince ayrıntısına kadar incelendiği günümüzde, binlerce yıl insanlığa yön veren kadim kitapların bunun dışında bırakılamayacağına deliller sunmaya gerek yoktur sanırım.

İnsan bilgiyle var olan bir varlıktır. Bilgiden uzaklaşmak insana ne kazanç getirebilir ki?

Bilgi üstünlüktür.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

Geçmiş devirlerde çeşitli medeniyetlerin rahipleri, yıldız bilimcileri bilgiyi kendilerine saklayarak toplum içinde seçkin bir zümre oluşturup diğerlerine üstünlük elde ettiler.

Hemen şunu söyleyeyim:

Ne bilirsen bil, ne öğrenirsen öğren, ne okursan oku, mühendis ol, doktor ol, akademisyen ol! Büyük kitapları yani Kuran'ı, Tevrat'ı ve peygamberlere verilenleri bilmiyorsan hiçbir şey bilmiyorsun, bildiklerinin hiçbir değeri yok demektir.

Çünkü bilginin asıl kaynağı oradadır ve insanlığın elde ettiği bilgiler oradan yayılır.

Ve insana doğru yolu gösterecek olan bilgi Kuran, Tevrat, İncil, peygamberlere verilen kitaplar ve geçmişten günümüze zaman süzgecinden geçerek gelen kaynaklardadır.

Bunları bilmemizin bize ne yararı olur diyebilirsiniz. Bugün içinde bulunduğumuz şeytani, distopik durumdan çıkabilmemizin yolu doğru bilgiyi elde etmektir.

Yunus'un "İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir" dizelerini ve Peygamber'in (sav) "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım" hadisini derinlemesine düşünüp anlamaya çalışmamız gerekmektedir.

Özellikle distopik bilim kurgu, korku türlerinde ve diğer Hollywood ve batı filmlerinde geçen kurgular, sahneler ve sözler arasında İncil'den, Tevrat'tan, diğer peygamberlere verilen kitaplardan alıntılar var. Fakat insanlar okumadıklarından dolayı bunu bilmedikleri için o kısımlardaki manayı anlayamıyorlar.

Bugün bilim ve teknoloji gücünü de arkalarına alarak tüm dünyayı ve insanın yaratılışını (genetiğini) değiştirme iddiasıyla işe girişenler İncil'i, Tevrat'ı taklit ediyorlar.

Çok şeytani bir sistem kurguladılar, özellikle de eğitim sistemleri. İnsanları kadim bilgilerden, kaynaklardan ve inançtan uzaklaştırdılar.

Allah büyüktür. Önceki devirlerin hikayeleri günümüze kadar geldiyse, onlardan ibret alalım diyedir.

Tevrat'ı, İncil'i okudu diye hiçbir müslüman yahudi ya da hıristiyan olmaz. Aksine ilmi artar, imanı pekişir.

Önceki kitaplarda ayrıca peygamberlerin hikâyelerinden çok güzel örnekler vardır. Peygamberlerin hikayelerinin iman edenin imanını artırdığı, kalbini sağlamlaştırdığı açıkça belirtilmiştir. Eskiden peygamberler tarihi kitapları vardı, peygamberler hakkında daha çok konuşulur ve anlatılırdı. Son yıllarda bundan neden uzaklaşıldı bunu da sorgulamak lazım.

Peygamberlerin haberlerinden kalbini sağlamlaştıracak olanların hepsini sana anlatıyoruz. Bununla sana hak ve müminlere de bir uyarı ve öğüt gelmiştir.
Hud 120

Bu yazıyı hem daha önce söylenmemiş bir takım bilgiler sunmak, hem bazı şeylere açıklık getirmek hem de kısmet olursa bundan sonra yazacağım bazı şeylere referans olması için yazıyorum. Ki böylece "bunu niye yazdın, Kuran bize yeter, bunlar tahrif edildi" demesinler.

Çünkü bugün müslüman çevresinde maalesef bazılarının sergilediği öyle bir tutum var ki Tevrat'tan, İncil'den bir âyet, bir metin söylesen itiraz edip bunların tahrif edildiğini dile getiriyorlar. Bunların bunu iyi niyetle söylediğini varsayarak diyorum ki:

Arkadaşlar! İlim tahsili böyle olur.

Ve şunu soruyorum: Okumak mı daha iyi okumamak mı?

Bu yazıda bunu açıklığa kavuşturabilirsem, bundan sonra yazacaklarımda daha serbest olabileceğimi düşünüyorum. 

Tevrat, İncil tahrif edildi mi?

Geçmiş zamanın âlimlerinin çoğu kitaplardaki lafzın yani sözün ve kelimelerin değil manasının değiştirildiği hususunda hemfikirdirler. Buna dair birçok kaynak bulmak mümkündür. Bir tane bağlantıyı örnek olarak buraya koyuyorum.

https://islamansiklopedisi.org.tr/tahrif--kitap

Zaman zaman peygamberleri bile taşlayan, öldüren Yahudiler bir zaman sonra kendi yazdıkları bazı kitapları peygamberlere verilenlerin ve Allah kelamının önüne geçirdiler ve bunlarda kendi yazdıkları kuralları şeriat olarak uyguladılar, asıl kitaplardaki bilgileri de saklayıp okunmasını engellediler.

Ben burada şurası tahrif edilmiştir, şu kısımlar korunmuştur gibi ayrıntılara girmeyeceğim çünkü bu uzun ve ayrıntılı bir çalışma gerektirmektedir. Esasen Allah müslümanlara öncekileri tasdik etme, onları gözetme, tahrifattan arındırma vazifesini zaten vermiştir.

(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik.
Mâide 48

Biz, bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.
Ankebût 46

Ayetlerde de gördüğümüz gibi öncekileri tasdik etmek, onlara iman etmek, inceleyip varsa tahrifat ortaya koymak ve düzeltip muhafaza etmek açıkça bize verilen vazifelerdir.

Tabi okuyup araştırmak dediysek bunu herkes üzerine alınmasın. Kuran'ı bile toplumun ne kadarı okuyor ki, Tevrat'ı ve İncil'i okusunlar? Benim anlayışımca bu vazife ilim arayanlar, araştıranlar, bulmak isteyenler içindir. Halkın ise öğrenebildiği kadar öğrenmesinde yarar vardır.

İncil ve Tevrat'ı okumak onlarla hüküm verelim demek değildir. Elbette müslüman toplum Kuran'ın hükmüne göre yaşayacaktır. Kuran birçok ayette İncil'e, Tevrat'a ve diğer peygamberlere atıfta bulunmaktadır ve eski âlimler de eserlerinde yeri geldikçe bunu yapmaktan çekinmemişlerdir.

Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."
Bakara 136

Dolayısıyla Kuran'ın da bizi açıkça yönlendirdiği gibi, tahrifat varsa bile bu bunları okumamak için bir gerekçe değildir.

Hadi diyelim ki tahrifat var. Bunu okumadan tahrifat olduğunu iddia etmek doğru mudur? Tahrifat olduğunu iddia edenlerin çoğu büyük ihtimalle hiç okumamıştır ve kulaktan dolma bilgilerle iddia peşindedirler.

Mesela bir atölyede uzun zaman beraber çalışan insanlar bazen hiç konuşmadan birbirinin hareketinden, bakışından hatta hiçbir şey yapmadan bile kendisinden istenen, yapması gereken işi anlayabilir. Mevlana Mesnevi'de "Bağ sahibi işçinin eline kürek verirse bu, söz söylemesine gerek kalmadan, çalış demektir" diyor. Halbuki yüce Allah Kuran'da doğrudan isimlerini veriyor ve onlara atıf yapıp tasdik ediyor.

Geçmiş zamanın ünlü bilginlerinden Biruni "Benim bilimle uğraşma sebebim Ali İmran Suresi 191. ayettir" demiş.

Âyet meâlen şöyledir:

Onlar ayaktayken, otururken, yanları üstüne yatarken Allah'ı anar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve 'Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen çok yücesin. Bizi ateşin azabından koru!' derler.

İlk ayeti "oku" olan bir kitaba inananlar nasıl olur da okuma diyebilirler? Eğer bundan "sadece Kuran'ı oku" manası çıksaydı o zaman Biruni'nin de bilime yönelmesi gerekmezdi.

Bir de Peygamber'in (sav) "İlim Çin'de de olsa alın!", "İlim müminin kaybolmuş malı gibidir." hadislerini düşünelim. Çin'de manevi ilim mi var? Çin'deki dünyalık ilmi bile almaya gidiyorsak Yüce Allah'ın defalarca tasdik ettiği kitaplara daha bir şevkle yönelmemiz gerekir.

Bu örneklerden de anlayacağımız üzere doğru yaklaşım tahrif edildi ya da edilmedi değil, bunları okuyup incelemeye, çeviriden ya da başka nedenlerden kaynaklı hatalar varsa düzeltmeye ve onlardan alabildiğimiz kadar bilgi almaya yönelmektir. 

Çevirilerde sıkıntı

Dil Allah'ın insanlara verdiği mucizevi nimetlerinden biridir.

Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması O'nun ayetlerindendir (belirti, işaret). Şüphesiz bunda bilenler için deliller vardır.
Rûm 22

Bugün Kuran meallerine bakıp karşılaştırdığımızda bile, hiçbirinin bir diğeriyle bire bir aynı olmadığını görüyoruz. Çeviriden anlayanlar bilirler, herhangi bir dildeki bir kelimeyi bile tam karşılığıyla başka bir dile çevirmek mümkün değildir.

Biz Kuran'ı doğrudan Arapça aslından çevirdiğimiz halde bu kadar farklılıklar meydana gelirken, Tevrat, İncil ve diğer kitaplar İbranice, Aramice, Yunanca, Latince ve günümüz Avrupa ve diğer dilleri gibi birçok aşamadan geçmektedir. Bir dilden bir dile çeviride fark oluşurken çevrilen bir dilden başka bir dile çevirmede daha fazla farklılaşmalar meydana gelebilir.

En basitinden bir örnek alalım, mesela "ekmek" diyelim. Bunu "bred" dediğimizde Türkçedeki tam karşılığıyla İngilizceye çevirdiğimizi mi düşünüyorsunuz? İyi düşünün! Ekmek Türkçede mecazi olanlarıyla da beraber kaç türlü manaya geliyor? "Bu işte iyi ekmek var" desek bunu "there is much bred in this task" diye çevirebilir miyiz? Bakın bu kısa cümledeki "iyi" karşılığı "much", "iş" karşılığına da "task" dedik, onlar bile tam istediğimiz şekilde çevrilemedi.

Mesela bir sayfalık bir metni, çevirmeleri için çeviride uzman on kişiye dağıtsak, iş bitiminde hiçbirinin bir diğeriyle bire bir aynı olmadığını görürüz. Bu bile ayetteki mucizeye bir örnektir.

İnsandaki dil hayvanlardan ve diğer yaratıklardan farklıdır.

Mesela on tane köpek yavrusunu doğar doğmaz alın, başka hiçbir köpekle bağlantı kuramayacak şekilde dünyanın on ayrı yerine dağıtın. Birkaç ay sonra gittiğinizde göreceksiniz ki, hepsi aynı şekilde havlıyor. Bunu koyun, keçi, sığır, bütün hayvanlarda deneyebilirsiniz.

Şimdi aynı deneyi süreyi yeterince uzatarak insanda yapın. Hiçbirinin bir diğeriyle aynı kelimeyi geliştirmemiş olduğunu görürsünüz.

İşte ayetlerden bir mucize daha:

Allah Âdem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere sunup, eğer doğru söyleyenlerseniz, bunların isimlerini bana söyleyin dedi.
Bakara 31

Bunları bilirsek ne olur?

Dilimize yaklaşımımız daha farklı olur. Dilimizi severiz, korumaya alırız, müdahale edilmesine izin vermeyiz.

Tevrat, İncil ve diğer peygamberlere verilenlerin bugünkü Türkçe çevirilerine baktığımız zaman, bazen sanki bambaşka inançların ya da kültürlerin eseriymiş hissi meydana geliyor. Bu durum çeviriden kaynaklanıyor.

Yeni dönem kutsal kitap çevirilerinde gözüme çarpan bir husus da, çeviride aşırı bir Türkçeleştirme olduğudur. Öyle ki Türkçe karşılık diye alınan kelime ve tabirler Türkler arasında bile bilinmemekte, anlaşılmamaktadır. Mesela birçok yerde kullanılan "kayra" kelimesi yerine "rahmet" alınsa daha anlaşılır olurdu. Bunun özellikle, İslam ile arasında hiçbir yakınlık yok hissi vermek maksatlı yapılmış olma ihtimalini de göz önünde bulundurmak lazım.

Bununla şunu söylemek istiyorum: Kelimelerin sizin içinizde olan manalardan uzak oluşuna fazlaca bakmadan, onun yerine başka kelimeler oturtmaya çalışabilirsiniz. Mesela bir yerde "inanlılar" diye çevrilmişse siz onun yerine "iman edenler" ya da "müminler" koyabilirsiniz. O haliyle kalsa bile önemli olan anlamak zaten.

Çevirideki farklılıları daha iyi anlayabilmek için aynı bölümün üç farklı çevirisine bakalım:

İncil, Romalılar 10:1-3

Kardeşler, yüreğimin özlemi ve Tanrı'ya duamın nedeni İsrailliler'in kurtuluşudur. Kendileri için tanıklık ederim ki, Tanrı önünde çabadan geri durmazlar. Ne var ki, bu çaba gerçek bilgiye dayanmıyor. Tanrı'nın insanı doğruluğuna eriştirdiğini bilmeden kendi doğruluklarını kendileri çizmeye kalkışıyorlar. Çünkü Tanrı'nın insanı doğruluğa erdirme ilkesine bağımlı olmadılar.
Romalılar 10:1-3

Kardeşler! İsrailliler’in kurtulmasını yürekten özlüyor, bunun için Tanrı’ya yalvarıyorum. Onlara ilişkin tanıklık ederim ki, Tanrı için gayretlidirler; ama bu bilinçli bir gayret değildir. Tanrı’nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı’nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler.
Romalılar 10:1-3

Ey mümin kardeşlerim, İsrail halkının kurtuluşa kavuşmasını canı gönülden istiyorum. Onlar için Allah’a dua ediyorum. Allah’ı memnun etmek için canla başla çabaladıklarına bizzat şahidim. Fakat aslında Allah’ın ne istediğini bilmiyorlar. Allah’ın insanı hangi yolla sâlih kıldığını anlamadılar. Kendi çabalarıyla Allah katında sâlih olmaya çalıştılar. Ve böylece Allah’ın takdirine göre sâlih kılınmayı reddettiler.
Romalılar 10:1-3

Görüldüğü gibi, dikkat etmezsek adeta metindeki anlamlar bile değişecek.

İki farklı çeviriye bir örnek daha verelim:

Bu nedenle size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği sizden alınacak ve bunun ürünlerini yetiştiren bir ulusa verilecek.
Matta 21:43

Size açıkça söylüyorum, Allah’ın Hükümranlığı sizin elinizden alınacak, hükümranlığa yaraşır biçimde davranan başka insanlara verilecek.
Matta 21:43

Son olarak bir örnek daha:

O günden sonra İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: "Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı."
Matta 4:17

İsa vâzedip, "Tövbe edin, çünkü göklerin melekûtu yakındır" demeğe o vakitten başladı.
Matta 4:17

Çevirinin önemi ve okuyucuya tesir etmedeki gücü kısmen de olsa anlaşılmıştır diye düşünüyorum.

Tanrı demek günah mı?

Bir zamandır ülkemizde tartışılan bu konuya da kısaca değinelim.

Bu tartışma anlaşılıyor ki ezanın Türkçeleştirilip "Allahu Ekber" yerine "Tanrı Uludur" denmesine tepki olarak başlamış ve ondan sonra da bir çevrede bu şekilde devam etmiştir. Ezan yüzlerce yıl tüm müslüman toplumlarda aynı sözlerle okundu. Onun başka bir dile çevrilip okunmasının haklı bir gerekçesi yoktur, hiçbir faydası da olmaz. Aksine zararı oldu çünkü o zamana kadar hiçbir müslüman toplumda olmayan bu tartışma bundan sonra baş gösterdi.

Buna dair ilk örnek için Kuran-ı Kerim'e bakalım.

O gökte de ilahtır yerde de ilahtır.
Zuhruf 84

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor: Rahman'dan başka ibadet edecek ilahlar varetmiş miyiz?
Zuhruf 45

İster Allah diye dua edin (yakarın, seslenin) ister Rahmân diye. Hangi isimle çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O'nundur.
İsrâ 110

Ve başka ayetler de vardır. Görüldüğü üzere Allah kendisinden başka ilah olmayan yaratıcıdır. Allah'ın isimlerinin sayısının 99 değil binlerce hatta sayısız olduğu önceki devirlerde de birçok âlim tarafından dile getirilmiştir.

Bu konuda kaynak çoktur. Bir bağlantıyı buraya koyuyorum:

https://sorularlaislamiyet.com/allahin-1001-ismi-var-oldugu-dogru-mudur-el-malik-ve-el-melikin-farki-nedir-0

Bundan öncesinde toplumumuzda Tanrı, Huda, Çalab, Yezdan, Kird-gâr, İlah demenin hiçbir sakınca görülmeden oldukça yaygın olduğuna dair deliller eski eserlerde mevcuttur.

13. yüzyıldan Yunus Emre:

Her kim bana ağyârısa Hak Tanrı yâr olsun ana
Her kancaru varurısa bâğ u bahâr olsun ana

Ey Tanrı'yı bir bilenler cân Hakk'a kurbân kılanlar
Ölü değildir bu cânlar ışk gölünde yüze durur

Benden öğüt isterisen eydivirem bildiğimden
Budur Çalab'ın buyruğu tutun oruç kılın namâz

Fuzûlî'nin birçok gazelinden iki örnek:

Sormanız ol meh ile hâl-i dilim Tanrı için
Bileli anı özüm bilmezem Allâh bilir

Kimse ol bed-hûya izhâr edebilmez hâlimi
Ey sürûd-i nâle Tanrı’yçin sen olgıl çâre-sâz

14. yüzyıl şairi Ahmedî:

Saçın hevâsı ne müşkil heves-durur bilürem
Velî ne çâre ana kim Tanrı'dan mukadder olur

15. yüzyıl şairi Şeyhî:

Tanrı sever güzelleri kul sevicek hata mıdur
Göstereyim mi âyetin çün bilesin nezeldedür

17. yüzyıl şairi Ümmî Sinan:

Bir Tanrı'nın ilhâmıdır söylediğim anlayana
Zâhir zikri bâtın fikri cân evinde îmân olur

Bir Tanrı'ya kulluk eden doğru gider dost iline
Şudur budur diyen dahi yoldan çıkıp aza dursun

16. yüzyıl şairi Hayâlî Bey:

Derd okların ol kaşı kemân cânıma attı
Bir gün demedi bunu dahi Tanrı yarattı

Mehmet Akif'in yakın tarihte yazdığı şiirinde "Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli" şeklinde döylediği "İlâhî" de "Tanrım" demektir.

Yaşlıların kızdıklarında "Tanrı canını ala!" dediklerini kendi çocukluğum döneminden hatırlıyorum.

On on beş sene kadar önce orta yaşlarında Amerikalı bir çiftle dini konuda sohbet ederken kadın adama dönüp "Niye Allah demiyor da God diyor?" dedi. Adam bana bakıp cevap bekledi. "Herkes kendi dilinde O'nun adını anabilir. Nihayetinde hangi adını söylesek de Allah birdir." dedim.

Bir kere de uzun yıllardır bir tarikata devam eden biriyle sohbet ederken gene konu açılınca, Tanrı demenin günah olmadığını söylediğimde itiraz etti. Şöyle dedim: "Tanrı deyince Allah'tan başka bir ilahı kastetmiyoruz. Allah deyince nasıl heyecan duyuyorsam Tanrı deyince de aynı heyecanı duyuyorum." Yüzüme şaşkınlıkla baktı.

Kimseyi Tanrı demeye ya da Allah'ı başka bir isimle anmaya zorlamaya gerek yoktur. İsteyen istediği gibi söyleyebilir. Ayette geçen de zaten böyledir.

Önemli olan Tanrı dediğimizde bir olan Allah'ı kastediyor olmamızdır. Yok O'nu değil de başka bir ilahı kastediyorsak, o zaman zaten putperest olmuşuz demektir.

Kuran'da tasdik edilen Tevrat ve İncil ayetlerine örnekler

Bu yazının can alıcı ve en önemli kısmı burası.

Tevrat, İncil ve diğer peygamberlerin kitaplarını araştırıp onlarda, Kuran'daki ayetlerle benzeşen metinler bulmak ve bulunanları duymak sadece bir müslümana değil, araştırmaya hevesli herkese heyecan verici gelecektir.

Allah'ın tasdik ettiği kitapları araştırırken ille de Kuran'da benzeri bulunan ayetleri göreceğiz diye bir şart yok. Orada peygamberlerin hikmetli sözlerini, İsrailoğulları'nın ve çeşitli toplumların başlarından geçen ibretlik hikayeleri okumak da ayrıca insana heyecan verir.

Burada verdiğim örnekler sadece var olanların küçük bir kısmıdır. Bu konu üzerinde çalışmalar yapılıp kitaplar yazılabilir. Eski dönemlerin alimlerinden bunu araştıranlar olmuştur ve günümüzde de buna çalışıp eserler ortaya koyanlar vardır.

Ben burada fazla uzatmadan, derlediklerimden bazı örnekler vereceğim. Bu çalışma belki başka araştırmacılara da ilham açıcı olur.

Nuh Tufanı

Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.
Yaratılış 7:11

Nihayet emrimiz gelip tandır kaynadığında "Her şeyden birer çifti ve haklarında önceden hüküm verilmiş olanlar dışındaki aileni ve iman edenleri ona bindir" dedik. Zaten onunla beraber ancak çok az kimse iman etmişti.
Hûd 40

Burada dikkat çekici bir husus var. Tevrat'ta "enginlerin bütün kaynaklarının fışkırması" ve Kuran'da "tandırın kaynaması" şeklinde bildirilen ve tarif edilen açıklama mucizevi bir şekilde günümüz araştırmacı ve bilim adamlarının bulgularıyla bire bir örtüşmektedir.

Birkaç sene önce gördüğüm bir belgeselde, denizler ve okyanuslar altında magma çukurları olduğu, bunların zaman zaman patladığı, fakat incelenen küresel tufan döneminde sıradışı bir şekilde tümünün birden harekete geçtiği ve denizlerde, okyanuslarda devasa taşkınlar ve dalgalar meydana getirdiği anlatılıyordu. Ve bu yüksek sıcaklıktan dolayı meydana gelen çok büyük buharlaşma nedeniyle gökleri tamamen yağmur bulutları kapladığı ve görülmemiş bir yağmur yağdığı belirtiliyordu.

Şu video bir okyanus altı volkan patlaması kaydıdır:

Yaratılış 8:20'de Rab "İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim." diyor ve ilginç bir şekilde yeryüzünde böyle bir olay bugüne kadar bir daha meydana gelmemiştir.

Ve Kuran'da Hûd 37. âyette Yüce Allah "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!" diye buyuruyor. Tevrat'ta da Allah'ın Nûh'a gemiyi yapması için nasıl tarif ettiği ayrıntısıyla ve ölçüleriyle anlatılıyor.

Hz. Nûh ve Tufan konusu elbette çok daha geniş ve ayrıntılı araştırmalara açıktır.

Allah'ın Musa'ya hitabı

Tanrı, "Ben Ben'im" dedi, "İsrailliler'e de ki, 'Beni size Ben Ben'im diyen gönderdi.'
Mısır'dan Çıkış 3:14

(Allah Musa'ya) Ben, evet Ben senin Rabb’inim (dedi).
Tâ-Hâ 12

(Allah Musa'ya) Ben, (evet) Ben Allah'ım (dedi).
Tâ-Hâ 14

Yeryüzünü iyiler miras alacak

Andolsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi (sâlih, doğru, adaletli) kullarım mirasçı olacak diye yazmıştık.
Enbiyâ 105

Yaşamak ve Tanrınız RAB'bin size vereceği ülkeyi miras almak için doğruluğun, yalnız doğruluğun ardınca gidin.
Yasanın Tekrarı 16:20

Kötülerin kökü kazınacak, ama RAB'be umut bağlayanlar yeryüzünü miras alacak.
Mezmurlar 37:9

Yakında kötünün sonu gelecek, yerini arasan da bulunmayacak. Ama alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak.
Mezmurlar 37:10-11

Çünkü RAB doğruyu sever, sadık kullarını terk etmez. Onlar sonsuza dek korunacak, kötülerinse kökü kazınacak. Doğrular ülkeyi miras alacak, orada sonsuza dek yaşayacak.
Mezmurlar 37:28-29

Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Matta 5:5

Bu nedenle size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği sizden alınacak ve bunun ürünlerini yetiştiren bir ulusa verilecek.
Matta 21:43

Size açıkça söylüyorum, Allah’ın Hükümranlığı sizin elinizden alınacak, hükümranlığa yaraşır biçimde davranan başka insanlara verilecek.
Matta 21:43

Kısas ve bağışlama

Cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak.
Mısır'dan Çıkış 21:23-24

"Göze göz, dişe diş" dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.
Matta 5:38-39

Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür. Kim affeder ve barışı sağlarsa onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Şûrâ 40

Görüldüğü gibi Hz. İsa önceki kaidelerin bir kısmını değiştirip hafifletmiştir ve Kuran'da bu başka ayetlerde de belirtilmiştir.

Allah'ın insanı doğru yola iletmesi

Kardeşler, yüreğimin özlemi ve Tanrı'ya duamın nedeni İsrailliler'in kurtuluşudur. Kendileri için tanıklık ederim ki, Tanrı önünde çabadan geri durmazlar. Ne var ki, bu çaba gerçek bilgiye dayanmıyor. Tanrı'nın insanı doğruluğuna eriştirdiğini bilmeden kendi doğruluklarını kendileri çizmeye kalkışıyorlar. Çünkü Tanrı'nın insanı doğruluğa erdirme ilkesine bağımlı olmadılar.
Romalılar 10:1-3

Ya RAB, yollarını bana öğret, yönlerini bildir. Bana gerçek yolunda öncülük et, eğit beni; çünkü beni kurtaran Tanrı sensin. Bütün gün umudum sende.
Mezmurlar 25:4-5

Yaşam yollarını bana bildirdin; varlığınla beni sevinçle dolduracaksın.
Elçiler 2:28

Buyrukların doğrultusunda yol göster bana, çünkü yolundan zevk alırım.
Mezmurlar 119:35

Birçok halk gelecek, "Haydi, RAB'bin Dağı'na, Yakup'un Tanrısı'nın Tapınağı'na çıkalım" diyecekler, O bize kendi yolunu öğretsin, biz de O'nun yolundan gidelim.
Yeşaya 2:3

Rab içimi tazeler, adı uğruna bana doğru yollarda öncülük eder.
Mezmurlar 23:3

Allah dilediğini doğru yola iletir.
İbrahim 4, Bakara 142, Bakara 213

Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.
Zümer 23

İhdinâ-ssirâta-lmustakîm - Bizi doğru yola ilet.
Fâtiha 6

Adaklar ve yeminler

Tanrınız RAB'be bir dilek adağı adadığınızda yerine getirmeyi savsaklamayın. Tanrınız RAB sizden kesinlikle bunu isteyecektir. Yerine getirmezseniz size günah sayılacaktır. Ama adak adamaktan çekinirsen günah sayılmaz. Ağzınızdan çıkanı yapmaya dikkat edin. Çünkü Tanrınız RAB'be adağı gönülden adadınız.
Yasa'nın Tekrarı 23:21-23

Yine atalarımıza, "Yalan yere ant içmeyeceksin, ama Rab'bin önünde içtiğin antları yerine getireceksin" dendiğini duydunuz.
Matta 5:33

Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalama seviyesinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah âyetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz.
Mâide 89

O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.
İnsan 7

İsrailoğulları'nın Talut'a karşı gelmeleri

Ama bazı kötü kişiler, "O bizi nasıl kurtarabilir?" diyerek Saul'u küçümsediler ve ona armağan vermediler. Saul ise buna aldırmadı.
1. Samuel 10:27

Onlara peygamberleri dedi ki: "Allah size Talut'u (hükümdar olarak) gönderdi." Onlar: "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti: "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir."
Bakara 247

Tevrat'ta Saul diye geçen İsrailoğullarının ilk kralı Kuran'da Talut şeklinde bildirilmiştir. Ayrıca Kuran'da Talut'un beden olarak üstünlüğü Tevrat'ta da belirtilmektedir.

Benyamin oymağından Afiyah oğlu Bekorat oğlu Seror oğlu Aviel oğlu Kiş adında bir adam vardı. Benyaminli Kiş sözü geçen biriydi. Saul adında genç, yakışıklı bir oğlu vardı. İsrail halkı arasında ondan daha yakışıklısı yoktu. Boyu herkesten bir baş daha uzundu.
1. Samuel 9:1-2

Allah'ın zaferi sayıya bağlı değildir

Yonatan silahını taşıyan genç hizmetkârına, "Gel, şu sünnetsizlerin ordugahına gidelim" dedi, "Belki RAB bizim için bir şeyler yapar. Çünkü gerek çoklukta, gerekse azlıkta RAB'bin zafere ulaştırmasına engel yoktur."
1. Samuel 14:6

Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle, kalabalık topluluğa üstün gelmiştir. Allah da sabredenlerle beraberdir.
Bakara 249

Altın buzağı

Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler'e içirdi.
Mısır'dan Çıkış 32:19-20

Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!
Taha 97

Uyarıcı gelmeden helak olmaz

Kentte boru çalınır da halk korkmaz mı? RAB'bin onayı olmadan bir kentin başına felaket gelir mi? Gerçek şu ki, Egemen RAB kulu peygamberlere Sırrını açmadıkça bir şey yapmaz.
Amos 3:6-7

Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Şuara 208

Yağmurun ölçüyle yağması

Ey Siyon halkı! Tanrınız RAB'de sevinç bulun, coşun. İlk yağmuru size tam ölçüsüyle veriyor; daha önce olduğu gibi, ilk ve son yağmurları yağdırıyor.
Yoel 2:23

O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle diriltileceksiniz.
Zuhruf 11

Allah yolunda alçakgönüllülük

Rahman'ın kulları yeryüzünde alçakgönüllülükle yürürler.
Furkân 63

Ey insanlar, RAB iyi olanı size bildirdi; adil davranmanızdan, sadakati sevmenizden ve alçakgönüllülükle yolunda yürümenizden başka Tanrınız RAB sizden ne istedi?
Mika 6:8

Görüldüğü gibi Kuran'dan ve önceki peygamberlere verilen kitaplardan örnekler birbirlerini tasdik etmektedir. Bu da aslında tamamının tek bir Yaratıcı'nın gönderdiği elçiler aracılığıyla insanlara duyurduğu sözleri olduğuna açık bir delildir. Bu örnekler saymakla bitmez.

Başta da söylediğim gibi bu örnekleri ortaya koyarak bundan sonra anlatmak istediklerimi anlatırken daha rahat olabileceğimi düşünüyorum. Mesela kitaplarda Hz. İsa'ya, son peygamber Hz. Muhammed'e, ahir zaman alametlerine, Deccal'e ve vaat edilmiş toprakların aslında ne olduğuna dair birçok metin var. Bunlarla ilgili aldığım notları kısmet olur da yazabilirsem bundan sonraki yazıların bir kısmında açabileceğimi ümit ediyorum.

Gizlilik Bildirimi
Gizlilik Bildirimi

Kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımına izin vermek için lütfen tıklayın.